Haber

Erhan Usta: “6 Şubat İtibariyle Tek Adam Rejimi Yıkıldı”

İYİ Parti Küme Başkan Yardımcısı Erhan Usta, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda; “Depremden sonraki en kritik 72 saatlik süreçte tek bir adamın talimatı olmadan örgütlenemeyen, koordinasyon sağlayamayan, inisiyatif kullanamayan ve hareket edemeyen hükümet, bu yıkımın birincil sorumlusudur. Tek adam rejimi ve beraberindeki tek adam rejimi. AK Parti hükümeti, 6 Şubat itibarıyla enkaz altındaydı” dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda bugün AKP, CHP, HDP, MHP ve DÜZGÜN Partisi “Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin tüm paydaşlarıyla birlikte araştırılması” amacıyla TBMM Başkanlığı’na sunuldu. açısından, depreme dayanıklı yapı stoğu oluşturmak ve kentsel dönüşüm uygulamalarının etkinliğini artıracak önlemleri belirlemektir.” Meclis araştırma önergelerinin birlikte görüşülmesine karar verildi.

“ÜLKEMİZ 11 İLİ İÇEREN BÜYÜK DEPREM AFETLERİNİN YOK OLABİLİR SONUÇLARIYLA KARŞI KARŞIYADIR”

Öneri üzerine grubunun ismi hakkında konuşan UYGUN Parti Kümelenme Başkan Yardımcısı Erhan Usta şunları söyledi:

“Ülkemiz 11 ilimizi etkisi altına alan büyük bir depremin yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıya. Deprem bir doğa olayıdır, etkilenemeyiz ama zamanında alınan önlemlerle afete dönüşmesi önlenebilir. AFAD raporları, yaşadığımız deprem felaketini teyit ediyor. Kahramanmaraş’ta siyasi iktidar ve yetkili kamu kurumlarının beklediği ve gündeme gelen bir olay oldu.

AFAD, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başkanlığında 9 Ekim 2019’da deprem tatbikatı yaptı. Tatbikat senaryosuna göre Kahramanmaraş’ta 7,5 büyüklüğünde bir deprem olduğu ve bu deprem sonucunda Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Osmaniye, Şanlıurfa, Hatay, Kilis ve Adana’nın depremden doğrudan etkilendiği varsayılmıştır. 2019 yılında gerçekleştirilen bu tatbikat senaryosuna göre depremin şiddetinin gerçek olduğu iddia edilmiş ve depremden etkilenmesi muhtemel bölgede gerçek tespit edilmiştir.

“DEPREM SONRASI VE DEPREM SIRASINDA GEREKLİ ORGANİZASYONLAR NEDEN YAPILMADI?”

Depremin oluşturabileceği potansiyel riskler belli, yapılması gerekenler belli, Meclis Araştırma Komisyonu raporları belli. Bütün bunlara rağmen beyin sarsıntısına neden hazırlıksız yakalandık? Deprem sonrası ve deprem sırasında gerekli düzenlemeler neden yapılamadı? Müdahale neden ertelendi? Kurulacak Deprem Araştırma Kurulu’nun temel görevi bu soruları yanıtlamak olmalıdır.

Tüm bu potansiyel riskler bilinmesine rağmen deprem anından itibaren arama kurtarma ekiplerini koordine edemeyen ve enkaz altında kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımıza ulaşamayan hükümet, facianın tek sorumlusudur. felakete dönüşür. Birinci derece sorumluların 21 yıl devleti yönettiklerini hepimiz biliyoruz; Bugüne kadar gerekli tedbirleri almayan Erdoğan ve hükümeti. Sorumlular, Türkiye ile birlikte tüm inşaat sektörünü rant düzenine teslim eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendisidir. Sorumluları, ekonomik, siyasi, sosyal, doğal her afette plansızlığını ‘kader planı’ olarak açıklama yanılgısına düşen AK Parti iktidarıdır.

“DEPREMİ AFETE, KAPLANAN BÖLGELERİ OLAY Mahalline DÖNÜŞTÜREN SİZİN İHMALİNİZDİR”

Onbinlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği, yüzbinlerce vatandaşımızın yaralandığı, şehirlerimizin yıkıldığı, canımızın bu kadar yandığı bir afetin sorumluluğundan “helal” istemekle kurtulamazsınız. Sarsıntıları felakete, enkaz sahalarını suç mahalline çeviren sizin tedbirsizliğinizdir. Bu kadar suçun, ihmalin, haramın olduğu yerde helal olmaz. Kimsesiz çocuklardan, kefensiz gömülen ailelerden, çaresizliğe mahkûm ettiğiniz milyonlarca vatandaşımızdan helallik alamazsınız. Allah’ın bir kulu bile sorumluluk almadığı, istifa etmediği, itiraz eden herkesin susturulduğu yerde helal olmaz.

Dikkatsizlik, beceriksizlik, yanlış politikalar diyeceğiz. ‘Deprem üzerinden siyaset yapılmaz’ gibi bir algı yönetimiyle sorumluluğu hükümete, vebanın yükünü boynuna yükleyemez. Bu depremi felakete çeviren sebep ve sonuçların hepsi siyasetle alakalıdır. Çok katlı binalara ve dikey yapılaşmaya izin vermek tamamen siyasetle ilgilidir. Oy kaygısıyla imar yönetmeliğini uygulamamak, imar affı çıkarmak siyaset işidir. ‘Deprem vergilerini ne yaptınız?’ “Hesap verecek vaktimiz yok” diye sorulduğunda siyasetle ilgili.

“BİLİM ADAMLARININ UYARILARINDAN DA YENİLENME POLİTİKASINA ÖNCELİK VERİLMESİ SİYASİ ÇIKARDIR”

Bölgede deprem olacağı net bir şekilde öngörülmesine rağmen AFAD’a bağlı bürokratik kurumların yetersizliği siyasetle ilgilidir. Bilim adamlarının uyarıları yerine rant siyasetine öncelik vermek ve sermaye yanlısını canlandırmak siyasettir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sarsıntılı bölgede acil müdahale planının yürürlükten kaldırılması siyaset meselesidir. AK Parti sözcüsünün bölgeye gider gitmez “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” açıklaması siyasete yöneliktir. Enkaz altında kalan vatandaşlarımız sosyal medyadan imdat çağrısı yaparken, sosyal medyayı kapatmak siyaset işidir.

Siyasi iktidarın açgözlülüğünden ve acziyetinden kaynaklanan ve siyasi iktidarın sonuçlarını yönetememesinden kaynaklanan bu deprem felaketi elbette siyasetin gündeminden öteye gidemez. AK Parti sözcüsünün 24 yıl önceki Gölcük depreminden sonra dediği gibi, ‘Bugün söylenmesi gerekenleri, aciz gücün birlik ve beraberlik söylemlerine birilerinin havası girmesin diye bırakırsak, bugün susarsak ortak oluruz’ bu çarpık sistem yüzünden yüzlerce insanın sonsuz sessizliğinde.’ İYİ Parti olarak milletimizi hedef alan bu aciz iktidarın bu çarpık mekanizmasına, tehdit diline sessiz kalmayacağız. Yanlışlık, bilgisizlik, beceriksizlik, tedbirsizlik, görevliler, sorumlular, ihmaller, suistimaller, yüzsüzlükler, hırsızlıklar; Korkmadan, korkmadan, kimsenin parmağını yormadan konuşacağız.

“20 YIL SONRA TÜRKİYE’Yİ GETİRDİĞİNİZ NOKTADA YAPILANLARIN HESABINI VERİLMEDİ Maalesef”

20 yıl önceki Bingöl depreminden sonra Sayın Erdoğan ‘Olay kader diye bir kenara bırakılamaz’ diyordu. ‘Deprem felaketi kötü yönetimin sonucudur’ diyen sendin. ‘Sorumluların hepsi hesap vermeli’ diyen sendin. 20 yıl sonra Türkiye’yi getirdiğiniz noktada maalesef yapılanların hesabı verilmiyor. Hesap sorandan hesap sorulur. Stadyumlar, sokaklar, sosyal medya susturulmaya çalışılıyor. AK Parti’nin Türkiye’yi içine hapsetmek istediği bu siyasi düzende utanma duygusu, sorumluluk duygusu, toplumsal irade ya da kişisel inisiyatif tek kişinin aklına, hevesine ve iradesine bırakılmıştır.

Hükümet, devleti yönetmekten ve devlet bürokrasisini koordine etmekten acizdir. Bu çaresizlik depremin ilk anından itibaren olabilecek en acı şekilde kendini gösterdi. Sayın Erdoğan’ın da kabul ettiği gibi, kamu kurumlarının afet kapasitesi büyük ölçüde devre dışı bırakıldı. Siyasi iktidarın ve AK Parti’nin bu felaket karşısında yaptığı tek şey bahane üretmek. 21 yıldır bu devleti yönetiyorsunuz sözde kürsünüz, kurumlarınız; Cumhuriyet tarihinde görülmemiş güçlere sahipsiniz. Bütün bunlara rağmen hala ‘ilk 48 saat kusur’ deyip sonra sadece ‘helal’ diyorsanız, tevekkül denilen o faziletli mekanizmayı temelden unutmuşsunuz demektir.

“BAKANLARIN TALEP BİLE TALEP ETMEDİĞİ, SADECE İTİRAZ ETTİKLERİ BU SİYASİ DÜZEN DEĞİŞMEK ZORUNDADIR”

Bakanların istifa bile edemediği, sadece af dilediği bu siyasi sistem değişmeye mahkumdur. Öyle bir karmaşa var ki, İçişleri Bakanı ‘Yol kurallarından dolayı müdahale edemedik’ diye Ulaştırma Bakanı’nı, Ulaştırma Bakanı da ‘Şükürler olsun ulaşım kesilmedi’ diyerek İçişleri Bakanı’nı suçluyor. dayanıklı yollara’. Daha geçen ay ‘Türkiye Asrı’ diye siyasi propaganda yapan kabine, almadığı tedbirler sonucunda millete ödediği bedeli ‘Yüzyılın Felaketi’ olarak nitelendiriyor. Kızılay lideri ‘Askerler sahada olsun’ diyerek Milli Savunma Bakanlığı’nı, Milli Savunma Bakanlığı ‘Deprem sabahı askerlerimiz göreve hazırdı’ diyerek sarayı suçluyor.

Depremden sadece 33 dakika sonra 2. Ordu Komutanlığı deprem bölgesine hazır hale geldiyse, o zaman askerlerin günlerce deprem bölgesine girmemesinin sebebi nedir? Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, depremin üçüncü gününde yaptığı açıklamada, deprem bölgesinde 7 bin 500 askerin bulunduğunu söyledi. İkinci ordunun toplam sayısı 120 bin askerdir. İkinci orduya bağlı olarak Adana’da Altıncı Kolordu var, 40 bin kişi, Diyarbakır’da Yedinci Kolordu var, şu anki sayısı 40 bin. Adana ve Diyarbakır’da depremin ilk saatlerinden itibaren depremden hiçbir şekilde etkilenmeyen 80 bin kişilik bir askeri güç hazır bulundu. O zaman neden sadece 7 bin 500 askerle müdahale edip vatandaşlarımızı yalnızlığa ve ölüme terk ettiniz?

“AK PARTİ HÜKÜMETİYLE BİRLİKTE TEK ADAM REJİMİ 6 ŞUBATA KADAR YIKILMIŞTIR”

Deprem anından itibaren o en kritik 72 saatlik süreçte örgütlenemeyen, uyum sağlayamayan, inisiyatif kullanamayan, tek bir adamın talimatı olmadan harekete geçmeyen iktidar, depremin birinci derecede sorumlusudur. bu yıkım. AK Parti hükümetiyle birlikte tek adam rejimi de 6 Şubat itibarıyla enkaz altındaydı.

Kurumlar gelenekleriyle güçlenir ve yaşatılır. Geçmişte güzide kurumlarımızdan biri olan Türk Kızılayı artık tamamen yozlaşmış, çürümüş bir yer haline gelmiştir. Varlık amacı afetlerde halkına yardım etmek olan Kızılay’ın çadır, teneke satması, varlık amacı kar olan firmaların bölgeye yardım yağdırması bu ülkeye yazıklar olsun. AK Parti iktidarıyla birlikte kamu hizmeti ticarileşti, kamu kurumu şirket oldu, vatandaş müşteri, yönetici CEO oldu. Kızılay’ı sosyal devletin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak yerine holding şirketi haline getirdiniz. Vatandaşımızın kamu kurumlarına olan güvenini zedelediniz.

“DEVLET, TEHDİT VE TEHLİKEYİ ÖNLEYİCİ ORGANİZASYONLAR YAPMAK VE TEDBİRLER ALMAKLA YÜKÜMLÜDÜR”

Devlet idaresindeki ve bürokrasideki tüm bu bozulmaların bir an önce düzeltilmesi milletimiz için bir seçenek değil zorunluluk haline gelmiştir. Bölgedeki yaraları sarmak, şehirlerimizi yeniden inşa etmek yetmiyor, devlet yönetimi anlayışını da yeniden inşa etmeli ve canlandırmalıyız. Devlet sadece vatandaşlarının zararını tazmin eden bir sigorta şirketi değildir. Sayın Erdoğan kabinesinde çok tüccar çalıştırabilir, bazı bakanlar politikanın sesini beğenebilir ama devlet dediğimiz sistem aile işi değil, her şey bittikten sonra Z raporu yapan esnaf da değil. Devlet tehdit ve tehlikeyi öngören düzenlemeler yapmak ve önlem almakla yükümlüdür. Bu nedenle yaralarımızı sararken bir yandan da milli iradenin tecellisiyle önemli bir devlet yönetimini bir an önce oluşturmak gerekmektedir.

“İSTANBUL, KOCAELİ, YALOVA, BURSA, BALIKESİR, ÇANAKKALE VE TEKİRDAĞ ÖZELLİKLE KIYI KISIMLARI BÜYÜK TEHDİT ALTINDA”

Bilim adamları, İstanbul’un güneyinde Marmara Denizi’nde beklenen depremin 7’den fazla yoğunlukta meydana geleceğini tahmin ediyor. Bu kadar net bir bilimsel öngörü varken, İstanbul’u da kapsayacak büyük bir deprem riskinden habersiz kalmak Türk milletini ve Türkiye’yi yıkıma sürüklemek demektir. Bilim adamlarının açıklamalarına göre kırılması beklenen iki fay aynı anda kırılırsa Marmara Denizi’ne kıyısı olan 7 ilde büyük bir deprem kaçınılmaz hale gelecek; Bu nedenle özellikle İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ’ın kıyı kesimleri büyük tehdit altındadır.

Bir yandan Kahramanmaraş depreminin yaraları sarılırken, diğer yandan bu felaket gerçekleşmeden önlem almak için devletin tüm imkanları bugünden itibaren seferber edilmelidir. İstanbul’da sadece 16 milyon vatandaşımız yaşıyor ve diğer 6 ili de kattığımızda 25 milyon vatandaşımız bölgede yaşıyor. Bölgedeki yapı stokunun olası bir büyük depreme karşı savunmasız olduğunu bugün hepimiz biliyoruz. Mevcut yapıların yüzde 46’sının 2001 yönetmeliğinden önce yapıldığı belirlendi; Henüz kimliği belirlenemeyenlerle bu oranın yüzde 50’yi aşacağını varsayarsak, içinde bulunduğumuz durumun vahameti ortaya çıkıyor. Bu yapılarda 3,5 ile 4 milyon arasında hane var, yani yaklaşık 12 milyon vatandaş yaşıyor. Ayrıca son deprem felaketi bize 2001 yılından sonraki binaların değerli bir bölümünün depreme dayanıklı olmadan yapıldığını gösterdi. Tüm yapı stoğunun potansiyel bir deprem tehdidi altında olduğu varsayılırsa, felaketin boyutları çok daha büyük ve yıkıcı olacaktır.

“BİR BEDELİ ÖDENECEKSE BUGÜN ÖDENMELİDİR, YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR”

Her koşulda sarsıntı dahil tüm doğal afet risklerine karşı vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak birinci önceliğimizdir. Ancak unutmamak gerekir ki Marmara Bölgesi Türkiye’nin toplam üretim kapasitesinin yarısını gerçekleştiren bir bölgedir. İmalat sanayinin yüzde 47’si Marmara Bölgesi’nde, finans ve sigortacılık faaliyetlerinin yüzde 64’ü bu bölgede, ihracatımızın yüzde 61’i bu bölgede gerçekleştiriliyor. Bütçenin vergi gelirlerinin yüzde 40’ını İstanbul tek başına karşılarken, 6 ili daha eklediğimizde bu oran toplam bütçenin yarısını geçiyor. Bu nedenle olası Marmara depremine karşı önlem almak için kaynak ayırmazsak yarın çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybedecek ve devletimizin ve milletimizin omuzlarına çok daha büyük bir mali yük binecektir. Bir bedel ödenecekse bugün ödenmeli, yarın çok geç olabilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort